11 Mart 2008 Salı

FAS Kazablanka'dan ibaret değil...


Müjde Arslan, Fas'ta düzenlenen 5. Tanger Kısa Film Festivali'nde kısa filmi "Son Oyun"la mansiyon aldı. Kısa film yönetmenlerine kendilerini ve filmlerini anlatma olanağı sağlayan festival, Fas'ı ünlü Kazablanka filmiyle tanıyanlara da iyi bir yanıt verdi...

Kısa film, genç sinemacılar için bir antrenman sahası, bir alfabeyi öğrenmenin ilk adımı gibi, ama son yıllarda Türkiye'de çekilen kısa film sayısı 250-300'ü bulsa da, çok azı seyirciyle buluşuyor, bu az sayıda şanslı filmi de, festivallere seçilmiş bile olsa birçok talihsizlik bekliyor. Filminize yeterince ilgi gösterilmiyor, kötü salonlarda gösteriliyor, sorunlar çıktığında ise sesinizi çıkarmamanız öğütleniyor, filmin kısa olması sizin özrünüz oluyor, olabildiğince kendinizi belli etmiyorsunuz. Kimi istisnalar var tabii. Bunlardan biri Tanger'de bu yıl beşincisi düzenlenen kısa film festivali.
Kuzey Afrika'nın küçük, yoksul bir ülkesi olan Fas, 17 ülkeden onlarca kısa film yönetmenini davet ederek bu duruma farklı bir açıdan bakıyor.
Mütevazı bir ağırlama, yaşanan tüm aksaklıklara rağmen oldukça samimi ve amacına ulaşan bir festival Tanger. Tek kusuru Fransızca ve Arapçanın konuşulduğu ülkede filmlerin İngilizce altyazı olmadan, pek başarılı olmayan bir simultane çeviri ile sunulması olsa da, kısa filmciler için başka ülkelerin kısa filmlerini görmek, sinema dillerini tanımak ve yeni ufuklar açmak için bir buluşma sahasıydı.
Fas'a gitmeden önce herkes gibi bizim de tek bildiğimiz Hollywood klasiği olan "Casablanca"nın (1942, yön: Michael Curtiz) o ülkeyle anılmasıydı. Humphrey Bogart, Ingrid Bergman gibi yıldız oyuncuların başrolde oynadığı bu film de ismi dışında Kazablanka ve Fas yaşamından hiçbir öğe taşımıyor, hatta film Kazablanka'da değil Hollywood stüdyolarında çekildi. Ancak yine de isim olarak turizme katkı sunuyor. Faslılar da bu durumdan memnunlar, her tarafta filmin afişlerine rastlıyorsunuz. Oysaki Fas'ta bu filmden ziyade çok ciddi bir sinema birikimi var. Bunda çok sayıda, çoğu sinema okullarında eğitim görmüş çalışanının olduğu Fas Sinema Merkezi'nin katkısı büyük kuşkusuz; sinemaya ciddi bir fon ayrılıyor. Festivalde gösterilen çok sayıda film (ki hemen hemen hepsi 35 mm. film ile çekilmişti) maddi destek almıştı.
Festivale Akdeniz çevresinden 42 film katıldı bu yıl. Fas panoramasında ise 49 film gösterildi. Festival, politik seçiminden olsa gerek İsrail'i Akdeniz'e sınırı olmasına rağmen festivale kabul etmiyor. Bunun yanında Akdeniz'le hiçbir sınırı bulunmayan, Atlantik Okyanusu'yla geniş bir sınırda komşu olan Portekiz, festivalde üç filmle temsil edildi.
Filistinli yönetmen Michel Khelifi'nin başkanlık ettiği jüride bir de Türk vardı bu yıl: Sibel Voskay. Festival yine bir Akdeniz ülkesi sinemacısı olan Rossellini'nin "The Humain Voice" adlı kısa filminin gösterimiyle başladı. Türkiye'den "Son Oyun" dışında, Faysal Soysal'ın bir Akdeniz şairi olan Lorca'nın "Balkon" şiirinden bir uyarlama olan "Kayıp Zaman Düşleri" ve dizi filmlerde yönetmen yardımcılığı yapan Ayça Yaykın'ın "Kısmet" filmleri de katıldı festivale.
Her ne kadar Akdeniz, tüm ülkeleri birleştirse de, filmler çeşit çeşitti ve bana göre en başarılı filmler Yunan filmleriydi. Doygun bir sinema dili, çok güçlü hikâyeleri vardı. Portekiz'den gelen üç film, bir hikâye anlatımından öte biçime dayalı filmlerdi, hatta Miguel Seabra Lopes'in "Perimeter" filmi deneysel olarak bile yorumlanabilirdi. Bunun yanında Mısır, Cezayir gibi Müslüman ülkelerin sinemalarında kadının özgürlüğü, esaret altındaki cinselliği gibi konular öne çıkıyordu. Fas'ı yarışma bölümünde Mohamed Mouftakir'in senaryo ödülü kazanan, evlilik içi yüzleşmeyi anlatan "End of The Month" filmi, Bousselham Eddaif'in bir cansız mankene âşık olan adamın hikâyesini anlattığı "Model" ve sokakta yaşayan bir adamın hikâyesini belgesel diliyle ele alan Leila Triqui'nin "And Life Goes On" filmleri temsil etti. Tunus'tan iki kadın yönetmenin filmleri de bu konu eksenindeydi. Sara Abidi "The Meeting" adlı filminde sevdiği adamı beklerken gece yarısı dışarıda bir kadının neler yaşayacağını mizansene yakın bir dille anlatmayı tercih etmişti. Eteğinin boyu kısa ve makyajlı olduğu için kadın ahlak masası polisleri tarafından götürülüyordu filmin sonunda.
Festivalin en başarılı ülkesi olarak Lübnan onurlandırıldı. En iyi film ödülünü Philippe Skaff'ın ironik bir dille göçmenliği ele aldığı "Lesson Number Five" kazandı. Kısa filmin sinemanın bir türü olduğunu ve çok başarılı bir kısa filmden alınan tadın, sayısız uzun metraj filmden alınamadığını hatırlattı Tanger'deki festival, gelecek yıl çok daha başarılı kısa filmlerin izleneceğinin sinyallerini vererek... l
mailto:mujdearslan2003@yahoo.com?subject=YoreNet


(Bu yazı Cumhuriyet gazetesinin pazar ekinde 29.07.2007 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: