25 Mayıs 2010 Salı

Ölüm Elbisesi Kumalık 31 Mayıs'ta Kanal 24'te


"Ölüm Elbisesi Kumalık" belgeselimiz 31 Mayıs'ta saat 20.00'de Kanal 24'te gösterilecek.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Sabah'ta çıkan "Önyargıların panzehiri sinema" başlıklı haber

Demokratik açılım süreci işleye dursun bir taraftan da sinemada Kürt sorunuyla ve Kürtlerle ilgili filmler iyice görülmeye başladı. Sözü, ses getiren filmlerin Kürt yönetmenlerine bıraktık. Ortak kanı: Bu filmler önyargıların kırılmasında etkili oluyor

1- Kürt sorunuyla ilgili ilk film 1996'da (Işıklar Sönmesin) çekildive o gündengünümüze kadar pek çok film beyazperdeye yansıdı. Devletin de 96'dan beri Kürt sorunuyla ilgili politikaları değişti. Sizce sinemacılar politikacıların bir adım önünde mi? Neden?
2- Kürt sorununun sinemada işlenmesinin bu sorunun çözümüne ne gibi faydalarıoluyor?
3- Demokratik açılımla ilgili ne düşünüyorsunuz?

1996'nın bir kış gecesi... İstanbul'da Çemberlitaş sinemasında Reis Çelik'in Işıklar Sönmesin filmi ticari gösterimdeseyirciyle buluşuyor. Film bittiği vakit âdet olmadığı üzere seyirciler alkışı patlatıyor. Alkışın sebebi, 90'ların o sert politik ikliminde Kürt sorunuyla ilgili bir filmi, beyazperdeye taşıma cesareti. Kürt sorununun beyazperde serüveninde ilk filmolarak kabul edilen Işıklar Sönmesin'in ardından Yeşim Ustaoğlu Güneşe Yolculuk, Handan İpekçi Büyük Adam Küçük Aşk'ı çekti. Ama bu filmler Işıklar Sönmesin kadar şanslı olamadı! Çünkü Güneşe Yolculuk yurtdışında büyük ses getirmesine rağmen Türkiye'de geç vizyona girmek zorunda kaldı. Türkiye'nin Oscar temsilcisi olan Büyük Adam Küçük Aşk ise gösterime girdikten sonra yasaklandı. Bugün ise Kürt sorunuyla ve halkıyla ilgili filmleri genel olarak Kürtyönetmenler çekiyor. Sinemada dijital devrimin film çekmeyi kolaylaştırması, Kürt yönetmenlerin ve filmlerin sayısının artmasına da olanak sağladı. Onlar da ister uzun ister kısa ya da belgesel olsun bu sorunu işlemenin ötesinde Kürtleri anlatmanın peşine düştüler. Ama yine de ister istemez yaşanan acılar gelip bir yerlerde peliküle takılıp kalıyor işte. Kürt sorunuyla ilgili bu yönetmenlerin çektiği filmler kamuoyunda sorunun tartışılmasında etkili olan unsurlardan biri. Bunun içinsinemanın toplumu etkileme gücü ne kadarsa bu filmler de o oranda bir farkındalık yaratıyor. 1996'dan beri devletin de Kürt politikası değişti. Artık 'açılım'dan söz edilir oldu. Hatta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sinemacılarla bile buluştu, onlarla demokratik açılımı konuştu. Yakın zamanda çektikleri kısa, belgesel ve uzun metraj filmlerle ses getiren Kürtyönetmenlerle Kürt sorununa bakışlarını ve açılımı konuştuk.

http://www.sabah.com.tr/Ekler/Pazar/Guncel/2010/05/16/onyargilarin_panzehiri_sinema

Bolu Olay gazetesiyle yapılan röportaj

”Yol “filmi iyi özümlenirse Türkiye’deki birçok sorun çözülür”

Son yıllarda aldığı pek çok ödülle Türkiye’nin ümit vaad eden film yönetmenleri arasında gösterilen Müjde Arslan V.Uluslararası İşçi filmleri festivali kapsamında geldiği Bolu’da Bolu Olay gazetesi haber müdürü Hakan Karacaören’in sorularını cevapladı.

Bolu Halkevi çok amaçlı salonunda gösterilen “Ölüm Elbisesi: Kumalık” isimli son belgeseli hakkında değerlendirmelerde bulunan Arslan kumalığın kendi memleketi olan Kızıltepe'de kadınların en büyük korkusu olduğunu vurgulayarak ; "Erkek çocuğu doğurmamışsan, bel fıtığıysan, ağır taşıyamıyorsan, erkeğin anne ve babasına itaat etmiyorsan, misafirperver değilsen her an bir kuman olabilir." Şeklinde konuştu.

Müjde hanım öncelikle Bolu’ya hoşgeldiniz.Zannedersem Bolu’ya ilk gelişiniz bu.Kentimizi nasıl buldunuz?

Evet Bolu’ya ilk gelişim. Gelmişken Bolu’da bir gün daha kalıp bizlere çok anlatılan Abant ve Gölcük gibi yerleri görmek istiyorum.Bol bol da fotoğraf çekmek istiyorum.

“Son Oyun" adlı ilk kısa filminiz yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli ödüller aldı. Daha sonra "Nora" adında kısa film ve "İkinci Adres" adlı belgeselinizden sonra şimdide “Ölüm Elbisesi: Kumalık” isimli kısa belgeselinizle adınızdan söz ettiriyorsunuz. Daha önce verdiğiniz bir demeçte “Kendi kişisel hikâyemden yola çıkarak Güneydoğu’da geride kalan çocukların hikayesini anlatacağım bir senaryo yazıyorum” demişsiniz. Bu filmin senaryo aşamasını tamamladınız mı? Tamamladıysanız ne zaman çekmeyi planlıyorsunuz?

Filmin adı “Kayıp mezar “olacak. İlk Uzun metrajlı filmim olacak. Önümüzdeki kış ayında çekmeyi planlıyorum. Ama Hakikaten çok meşakkatli bir süreç çünkü yönetmenlik zaten zor bir alan, bunun için çok donanımlı olmanız gerekiyor ama öyle bir geçmişimiz yok. Türkiye’deki eğitim sistemi maalesef birçok alanda insanlarına ciddi bir birikim vermiyor. Son 4-5 yılda yaptığımız çalışmalardan ne kadar sonuç aldıysak diyelim… Yıllardır hem resim hem de müzik sanatı üzerine okumalar yapıyorum. Senaryo yazımı için kendimi pek çok alandan beslemeye çalışıyorum. Senaryosu için Mayıs sonunda Van, Mardin, Şırnak illerini gezip oralarda mekânları netleştirmek istiyorum ayrıca senaryo yazım sürecini de bu aşamada tamamlamak istiyorum. Filmde oradaki halk yani yerli oyuncular olacak. Aslında büyük bir hayal kuruyorum. Gerçekleşir mi? gerçekleşmez mi? bilmiyorum. Önümüzdeki kış ayları düşünüyoruz yani…

Sayın Başbakan açılım sürecinde Yılmaz Güney’in Endişe ve Yol filmlerini örnek göstererek “Türkiye Yılmaz Güney’in filmlerini anlasaydı bugün farklı bir yerde olurdu” dedi. Ben kişisel olarak Başbakanımızın sözünü ettiği Yılmaz Güney filmlerini seyretmediğini düşünüyorum. Ben bir gazeteci olarak bu sözleri söylediği basın toplantısında olsaydım kendisine “Endişe “ filminin başrol oyuncusunun ismini sorardım. Bu sorunun cevabını doğru olarak alabileceğim noktasında ise ciddi kuşku duyuyorum…

Açılım sürecinde verilen o yemeğe Mahzun Kırmızıgül gibi Sayın Başbakanla Danışıklı dövüşlü olan isimlerin katıldığını düşünüyorum. Yılmaz Güney’in isimlerinin telaffuz edilmesi doğru bir şey aslında. Gerçekten Yılmaz Güney’in sineması 70’li yıllar için oldukça ilerici bir sinema… Doğru yerlere parmak basıyor Yılmaz Güney.

“Endişe” filmini seyretmişsinizdir. Adana’ki pamuk işçilerinin dramını anlatan bir film. AKP iktidarının çalışan kesime bakış açısı ise ortada… “Endişe filmini “Sayın Başbakan seyretmiş olsaydı bence örnek göstermezdi… Buna katılıyor musunuz?

Sayın Başbakan’ın yaptığı şeylerle söylediği şeylerin birbiriyle uyuşmadığı durumlar olabiliyor. Söylemde oldukça hoş görünmesine rağmen ben bunun sempati toplamak için söylediğini düşünüyorum. Ahmet Kaya’nın da daha önce ismini telaffuz etti biliyorsunuz. Bunları sempati toplama ve yandaş bulma olarak özetleyebiliriz diye düşünüyorum.”Yol “filmi bence iyi özümlense ve oradaki kavramlar teker teker irdelense bence Türkiye’deki birçok sorun çözülür. Ayrıca sizin bahsettiğiniz o soru da söz konusu yemekte sorulabilirdi bence…

Yılmaz Güney demişken onun senaryosunu yazdığı ama vefat etmesi yüzünden çekemediği “Dağ” isimli projesinden de bahsetmek yerinde olur. Güney’in “Yol” filminden hemen sonra çekmek istediği ama önceliği “Duvar” filmine vermesi yüzünden hayata geçirilememiş bir proje olan “Dağ” filminin senaryosu Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney ve filmde oynaması için antlaşma sağlanan Tarık Akan’da bulunuyormuş. Bugüne kadar ikisi de senaryonun içeriği hakkında bilinçli olarak hiçbir ipucu vermediler. Bazı çevreler senaryonun banka kasasında bile saklandığını ifade ediyorlar… Bu filmin bugün çekilmesi fikrini siz nasıl değerlendirirsiniz?

Bu konuda gerçekten bir şey bilmiyorum. Yılmaz Güney son röportajlarından birinde bazı film projelerinden bahsediyordu. Belki bu “Dağ” filmiyle ilgili olabilir ama konu hakkında çok fazla bilgimin olmadığını söyleyebilirim.

Bia-net haber portalına verdiğiniz bir röportajda “Kürt sanatı ve kültürü bu ülkeye çok şey katacaktır “diyorsunuz…Bunu biraz açar mısınız?

Sadece Kürtlerin değil Müslümanlaştırılmış Rumların da, Ermenilerinde, Afrika’dan ülkemize gelen siyahlarında -ki ilk belgeselim onların üzerineydi. Bu ülkeye çok şey katacaklarını düşünüyorum. Bu açıdan Kürtlerde edebiyatla, sözlü kültürüyle bu ülkeye çok şey katabilir. Bunlar bugüne kadar gizlenmiş ve şimdilerde yeşermeye başlıyor… O çok olumlu ve müthiş bir zenginlik yaratabilir. Gerçekten bu konuda umutluyum. Umutlu olamazsak zaten hiçbir şey üretemeyiz.

Sizin bir kitabınız var Rejisör Atıf Yılmaz diye… Nerden aklınıza geldi Atıf Yılmaz?

Ben ilk başta sinemayı izleyerek ve okuyarak öğrendim. Önce gazetelerde sinema yazıları yazarak başladım. Sonrasında karşıma Atıf Yılmaz örneği çıktı. Ekonomik sıkıntılar yüzünden zaman zaman çok kötü filmler yapsa da çok önemli filmleri de vardır. Türk sineması açısından

Selvi boylum al yazmalım gibi…

Evet yeniden vizyona girdi yıllar sonra gerçekten çok fazla filmleri var. Çok geniş filmleri var. Tanışıyordum da kendisiyle üç ayrı zamanda röportajlar yapmıştım. Sonuçta böyle bir derleme kitabı ortaya çıkardım. Bir de arşiv olsun istedim. Örneğin bugün genç kuşak mesela “Recep İvedik” filmlerini izleyenler Atıf Yılmaz ismini bilmezler.103 tane film yaptığını bilmezler. Bellek ya da kütüphane yaratmak ta denilebilir buna… Aynı şekilde Kürt sinemasıyla ilgili bir kitapta hazırlamıştım geçen yıl oda piyasaya çıktı. Sinemayı okuyarak öğrenen birisi olarak böyle bir kaynağın olması gerektiğini düşündüm. Çünkü birer birer makale dolaşıyordu piyasa da ben hepsini bir araya getirerek birleştirdim.

Geçtiğimiz aylarda verdiğiniz bir röportajda “Ölen kim? Öldüren kim? Kürtlerin ve Türklerin birbirinden ayrılmaz bir tarihleri var, herkes akraba bir kere… bu yüzden birlikte yaşamak ve belki de dünya halkları için yoksul insanlar için birlikte mücadele edilmelidir” diyorsunuz… Bu sözünüzün arkasında mısınız bugünde…

Tabi ki arkasındayım. Bir kere birçok sorunumuz ortak. Yani ben dil ve kültür açısından Kürtlerin mücadelesini çok önemsiyorum ama unuttuğumuz çok şey var. Bütün Anadolu insanının ortak mücadele alanlarını kastediyorum. Yoksulluğu, eşitsizliği, ezilmişliği bunun gibi yani bunlar her gün yaşadığımız şeyler… Her gün hepimiz çeşitli şiddetlerle karşı karşıya kalıyoruz. Mesela sen Arap mısın? Kürt müsün? Herhangi bir fikrim yok. Sorma gereği de duymadım. Yani seni bu şekilde kabul edip, beraber ama ortak sorunları tespit ederek bunun üzerinden çaba göstererek mücadele etmek gereğini düşünüyorum. Bunu yaparken en mühim olan şeyinde kültürle yani insanı insan yapan şeyle sinemayla, kitapla yapmak gereğini düşünüyorum. Yani Hayatın en güzel taraflarını alarak yapmaktan söz ediyorum…

Birazdan izleyeceğimiz “Kuma” filmi bildiğim kadarı ile halanız Emine Hanım’ı anlatıyor. Film, Emine hanım’ın hikâyesinden yola çıkarak “ölüm elbisesi” kumalığa, bu elbiseyi giymek zorunda kalan kadınların yaşadıklarına yakından bakıyor galiba…

Evet, halam gördüğü şiddet yüzünden 30’lu yaşlarının sonunda ağır bir felç geçirdi ve aklını yitirme noktasına geldi.

Akraba evliliği yapmış galiba…

Evet akraba evliliği yaptı. Emine’nin hikayesi benim çocukluğum boyunca gördüğüm en feci hikayelerden birisidir. Çünkü çok şiddet görüyordu. Her tarafı kanlar içersinde dedemin evine dönüyordu. O yaşlarda hiçbir şey yapamamanın getirdiği dürtüyle bir gün bir şeyler yapmam gerektiğinin sorumluluğuyla bir gün film yapmaya başladığımda elime kameraya aldığımda onun hikâyesini mutlaka çekmeliydim. Çünkü hiçbir şey boşuna yaşanmıyor. Yaşanan her bir şey başka insanların hayatlarında dönüştürücü bir güce dönüşebilir.

Son dönemde Türkiye sinemasında en beğendiğiniz filmi sorabilir miyim? Okuyucularımıza önerebileceğiniz bir film var mıdır?

Vardır mutlaka ama benim en çok bayıldığım Semih Kaplanoğlu filmleridir.Genelde benim tavsiye ettiğim filmleri de seyredenler çoğunlukla beğenmezler…Ama Kaplanoğlu’nun filmleri bir edebiyattır.Sanki roman okumuş gibi olursunuz.O yüzden biraz sabırlı olmak gerekir.Acele etmemek gerekir.O filme kendinizi bırakmanız gerekir.Hollywood’un alışkın olduğumuz görüntüsü yoktur ama daha fazlası vardır.Kısaca bütün bir hayat vardır orada…İzleyiciye çok unutulmaz tatlar yaşatır.Benim yönetmenlerim derseniz Semih Kaplanoğlu,Yunan angeplus,

Felleni var mı ?

Felleni var ama benim için muhteşem değil ,benim için godard çok önemlidir.Ben sinemadaki edebiyat duygusunu seviyorum.

Birazda Muhalif bir niteliği olması gerekiyor galiba…

Evet içeriği çok önemli yani en önemli soru şu; kim için? Ne için ? film yapıyoruz? Yani bir film hayattaki önemli bir olgu hakkında mesela yalnızlık hakkında yeni bir şey söylemiyorsa…çok politik olması da gerekmez ama sizin hayatınızda yeni bir şeye dönüşmeyecekse ve sizin için yeni bir şey söylemeyecekse o filmin bence çekilmesinin bir anlamı yok.O film bence çöpten ibarettir ve dünyada da çöpten oluşan milyonlarca film vardır.Yani bir Yılmaz güney filmlerini alın bir yere neyi alıyor neyi söylüyor? Özellikle 70’teki Umut filmi o günkü insana neyi anlatıyordu, çok önemli bir filmdir.

Dönemeç niteliğinde bir film diyebiliriz …

Evet tam 70’lerin başında gerçekten dönemeç niteliği taşıyan bir filmdi.Birde o dönem çekilen tipik Yeşilçam filmlerine bir bakın arada çok fark var.O yüzden bir film yapıyorsak ve öyle bir imkanımız varsa.Bunun sorumluluğunu her gün hatırlamalı seyirci olarakta yönetmene hergün hatırlatmalıyız.Sen film yapıyorsun,bu kadar para harcıyorsun ama ne için film yapıyorsun?

Yani mesaj kaygısı?

Yani mesaj kaygısı vardır evet…

Müjde Arslan Kimdir?

1981 yılında Mardin'de doğdu. Dicle Haber Ajansı'nın Diyarbakır şubesinde öğrencilik yıllarında gazeteciliğe başladı. Ardından aynı yıl kültür ve sanat muhabiri olarak ajansın İstanbul şubesine geçti.Gündem gazetesine geçene dek bu yayında kültür ve sanat muhabirliği ve editörlüğü görevini yürüttü. Gündem gazetesinde sinema yazıları yazdı, kültür ve sanat editörlüğü yaptı. Aralarında Virgül, Varlık, Edebiyat Eleştiri, Cumhuriyet Pazar, Mesele'nin de bulunduğu çok sayıda yayında sinema ve edebiyat yazıları yayınlandı."Son Oyun" adlı ilk kısa filmini çekti. Film yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli ödüller aldı. Daha sonra "Nora" adında kısa film ve Londra'da yaşayan Türkiyeli yaşlıların yaşamlarını anlattığı "İkinci Adres" adlı belgeselin yönetmenliğini yaptı.Dicle Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde başladığı eğitim yaşamını Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü'nde devam ettiriyor. "Rejisör: Atıf Yılmaz" adında derleme bir kitabı bulunuyor. Son filmi " (Ölüm Elbisesi: Kumalık, 2009) 28. Uluslarararası İstanbul Film Festivali'nde prömiyer yaptı.
Son Oyun filmiyle aldığı ödüller
• Marmara Üniversitesi Kısa Film Yarışması: En İyi Görüntü – Mansiyon
• PAM Çevre Film Festivali: Özendirme Ödülü
• Tohum Kısa Film Festivali: Sevgi ve Dostluk Ödülü
• Tanger Akdeniz Filmleri Festivali (Fas): Mansiyon Ödülü
• Boston Belgesel ve Kısa Film Yarışması En İyi Kısa Film Ödülü

http://www.boluolay.com/news.php?id=40063&t=”Yol%20“filmi%20iyi%20özümlenirse%20Türkiye’deki%20birçok%20sorun%20çözülür”

11 Mayıs 2010 Salı

Zarok

Awirê te yê zelal tiştekî yekcar bedew e.
Dixwazim wî bi reng û werdekan tijî bikim,
Bi baxçeyê teyr û tebayên nû

Yên ku tu navên wan tînî bîra mirov-
Gulberfînkên avrêlê, serika çermesoran,
Bistiyê

Biçûk ê bêqermîçek,
Bêrma ku xwiyang tê de
Divê mirêsdar û nemir bin

Ne ev badana
Destan a dijwar, ne ev arîkê
Tarî yê bêstêrk.
28 Çile 1963
Slyvia Plath, çev: Kawa Nemir